
Caro’nun hikayesi: Kanserle ve umutsuzlukla mücadele
Meme kanseri, dünyada ve ülkemizde en sık görülen kanser türlerinden biri. Hastalığa yakalanmamak için en önemli gücümüz erken teşhis. Hastalıkla mücadelede ise en büyük güçlerimizden biri pes etmemek, umutsuzluğa kapılmamak ve kendi gücünün farkına varmak.
Avusturyalı Caroline Justich, 2016’da henüz 39 yaşındayken, 4. evre meme kanseri teşhisi aldığında, her şeyin bittiğini değil hastalığını kabul etmeyi seçti. O günden bugüne ise hayatta kalmak için kendi gücünün farkına varmakla kalmadı; yaşadıklarını bir rehbere dönüştürerek dünyanın dört bir yanındaki kadınlara ilham verecek bir yolculuğa çıktı.
Be accepted dergisi, bir meme kanseri hastasının mücadele sürecini kendi ağzından anlattığı ve tüm kadınlara cesaret verdiği bir rehber. Caroline Justich’in tanıdan itibaren medikal tedavileri, kemoterapiyi, psikolojik dayanıklılığı, sosyal çevrenin desteğini ve alternatif baş etme yöntemlerini anlattığı “Be accepted”, hastalar ve hepimiz için büyük bir ilham ve umut kaynağı niteliğinde. Siemens Healthineers stratejik ortaklığıyla ve Avrupa Meme Görüntüleme Derneği’nin desteğiyle “Be accepted”, hastalara yol gösteren, hekimlere destek olan ve kanserle mücadelede bütüncül bir yaklaşım sunan ilham verici bir kaynak haline geldi.
“Be accepted” dergisi, İngiltere, Almanya, İtalya, Polonya, Yunanistan, Portekiz, İspanya’nın ardından, Türkçe versiyonuyla da hayata geçti. *
Aşağıdaki röportajda Caro’nun hem bireysel hem de kolektif bir umut öyküsüne tanıklık edeceksiniz. “Be accepted”, sadece bir sağlık girişimi değil; hayata tutunmanın, yeniden şekillenmenin ve başkalarına ışık olmanın hikâyesi.

“Be accepted” projesini hayata geçirme fikri nasıl ortaya çıktı?
11 Ekim 2016’da 4. evre meme kanseri tanısı aldığımda, bana ilk olarak vasiyetimi hazırlamam gerektiği söylendi çünkü büyük ihtimalle yılbaşını göremeyeceğim belirtildi. Kanserden ölmek kimsenin planında yer almaz; kesinlikle benim planımda da yoktu. Ağladım, panikledim, ta ki arkadaşım Michael’ı arayana kadar. Michael bir radyolog ama sıradan bir radyolog değil, Avrupa’nın önde gelen meme radyologlarından biri ve şu an EUSOBI’nin (European Society of Breast Imaging - Avrupa Meme Görüntüleme Derneği) Başkanı.
Bana “Tamam, sana yardımcı olmak için elimden geleni yapacağım,” dedi. Sonra da bana o zamandan beri aklımdan çıkmayan bir cümle kurdu: “Bu bir lunapark treni gibi olacak, Caro inişler çıkışlar olacak, döngüler olacak ama sakın bırakma.” Ben de “Tamam, bırakmayacağım,” dedim.
Hemen harekete geçti, beni bir sonraki adımlar için hazırladı, doğru bir bakış açısı kazandırdı ve olacakları bana herkesin anlayabileceği bir dille anlattı; çünkü tıbbi terimlerden hiçbir şey anlamıyordum. Uygulayabileceğim net bir plan verdi ve nereye gitmem gerektiğini söyledi.
Sonraki durağım onkoloğumdu. Bulgularımı inceledi ve bana, “Tıbbi durumunuzu paylaşan hastaların %3’ü tedavi edilebiliyor,” dedi. Konuşmaya devam etti, diğer hastaların da yönetilebilir olduğunu, yeni tedavilerin geleceğini anlattı ama ben artık duymuyordum. Tek düşündüğüm, “O %3’e nasıl girerim?” ve “Şansımı nasıl artırabilirim?” oldu. Ona o an şunu söyledim: “Ben o %3’ün içinde olacağım. Bunu gerçekleştirmek için ne gerekiyorsa yapalım.”
O süreçte öğrendiğim şeylerden biri de, günümüzdeki kanser tedavilerinin çok etkili olduğu ve Avusturya’daki güçlü sağlık sistemimiz sayesinde en iyi tedaviyi alabildiğimdi. Amacım, mümkün olduğunca çok sayıda kemoterapiyi tek seferde alabilmekti. Bunu sağlamak için ne yapmalıydım? Zihinsel ve fiziksel olarak güçlü olmam gerekiyordu. Bu süreci tam zamanlı işim haline getirdim.
Dokuz kür kemoterapinin ardından taramalarım temiz çıktı. Bugün, sekiz yılı aşkın bir süre sonra, hâlâ hayattayım ve çok farklı ama özel bir yaşam kalitesiyle yaşıyorum. Bu süreçte bana başvuran çok sayıda hasta ve sağlık çalışanı oldu. Ben de, başkalarına nasıl yardımcı olabilirim diye düşündüm. Herkesin bir radyolog arkadaşı olmayabilir. Bu nedenle, alanında uzman olan profesyonellerin bilgisine ve kanıta dayalı destekleyici alanlara tüm meme kanseri hastalarının erişebileceği bir yapı kurmak istedim. 2022 yılında Avrupa Radyoloji Derneği'nin desteğiyle "Be accepted"ı kurdum. Logomuz bir ahtapot; çünkü biz sürece 360 derecelik bir yaklaşımla bakıyoruz. Medikal sürece dahil olanlara fayda sağlayan, tek noktadan erişilebilen bir sistem bu.
Bu yolculuğu kelimelere dökmek senin için nasıl bir deneyimdi?
Bu süreci yazıya dökmem, hem kanserle yaşamımın nasıl şekillendiğine duyduğum minnet hem de bilgiye ve kaynaklara erişimim olduğu için ortaya çıktı. Aynı zamanda kanser deneyimini bizzat yaşamış biri olarak neyin ne anlama geldiğini ve neye ihtiyaç duyulduğunu da biliyorum. Tanı aldığımda böyle bir programa ihtiyaç duymuştum.
“Be accepted’’ hastaların hemen harekete geçmelerini sağlayan, bizim “Smart 8” (Akıllı 8) dediğimiz yaklaşımı içeren bir başucu rehberi. Hastaların bilgiye erişiminde zamana karşı avantajlı bir adım atmasını sağlıyor. Hikâyemi paylaşmak, kendimi merkeze koymakla ilgili değil. Amacım, “Be accepted”ın radyologlara tanı anında hastayla doğru iletişim kurmaları için bir araç olması. Hastalar için ise bu program, tüm gerekli bilgiyi sağlayarak aktif hale gelmelerini sağlıyor; odaklarını ve dikkatlerini şanslarını artırmaya ve yaşam kalitesine yönlendiriyor.

Hastalığın boyunca sana en çok ne güç verdi? Direncini nasıl korudun
Beni güçlü tutan birçok unsur vardı. Micheal’in “Bu bir lunapark treni olacak” cümlesi de bunlardan biriydi. Hayatı, ailemi, iki küçük oğlumu ve 9 aylık bebeğimi çok seviyorum… Ayrıca dost çevrem, fiziksel ve zihinsel olarak öz bakımım da çok etkiliydi.
“Smart 8” yani “Be accepted”ın sekiz temel alanı, hepsi bu süreçte büyük rol oynadı. Zihnimi ve bedenimi berrak tutmak için kendimi eğitiyorum. Bana en iyi gelen yöntemlerden biri “mış gibi yapmak.” Yani iyiymişim gibi davranıyorum ve bu bir şekilde işe yarıyor — bedenim ve zihnim bana inanıyor.
Bir başka strateji ise, düşüncelerimi ve iletişim biçimimi tersine çevirmek. Onkologumun yaptığı gibi: %3 tedavi edilebilir dedi, geri kalan kısmı da yönetilebilir. Yani bana hem A hem de B planı sundu. Qi Gong yapıyorum, hareket halinde kalıyorum, beslenmeme çok dikkat ediyorum, bağırsak sağlığıma özen gösteriyorum, kendime yatırım yapıyorum.
Bir hastanın ilk kez “Be accepted” dergisini eline aldığını düşündüğünde, ona nasıl bir destek sunmasını umuyorsun?
Cevap aslında sorunun içinde gizli. “Be accepted”, bir kanser hastasına, yolculuğunun en başından itibaren tutunulacak bir şey sunmalı. Sürecin tamamında ve sonrasında hastaya eşlik etmeli. Kişi kendi sağlık yolculuğuna aktif olarak katılabildiğinde her şey daha düzgün ilerliyor. Ve bu yalnızca hasta için değil, tüm paydaşlar için daha sürdürülebilir, etkili ve verimli.
Bir hasta, tedavisini tek adımda tamamlayabilirse, evreleme ve takip randevularında gecikme yaşanmaz, tedaviler daha iyi sonuç verir. Hasta en baştan yeterince bilgilendirilirse ve ilgili kaynaklara erişirse, herkes kazanır, zaman tasarrufu sağlanır. Hasta seçeneklerini bilirse ve kanserle kaliteli bir yaşam sürülebileceğini öğrenirse, bu güven inşa eder. Ve güven, her şeyin temelidir. İnsanları tarama programlarına katılmaya teşvik etmek, seçeneklerin varlığına inandırmak ve kanserin ölümle eşdeğer olmadığını anlatmak çok önemli. Bu yüzden doğru yönlendirmeye ihtiyaç var ki sertifikalı kanser merkezlerine ulaşabilsinler ve yolda kaybolmasınlar.
Dergide özellikle öne çıkarmak istediğin mesajlar ya da hikâyeler var mı? Okuyucuların en çok hangi kısımlarla bağ kurduğunu düşünüyorsun?
Öncelikle, derginin başındaki mektup. Ve tabii ki Smart 8. Ahtapotun her bir dokunaçı farklı bir alanı temsil ediyor ve hepsi dikkate alınmalı. Odak konvansiyonel tıpta olmalı; kişi bu başlıklar içinde neyi seçeceğine hasta kendi karar verebilir. Örneğin ben Qi Gong ile derin bir rahatlama hissediyorum; başkaları için bu doğa yürüyüşü ya da meditasyon olabilir. “Caro’dan İpuçları” bölümü ise teorik bilgilerin günlük yaşama nasıl geçirilebileceğini anlatıyor.
Sence bireysel çabaların yanı sıra kurumsal sorumluluk, meme kanseriyle mücadelede nasıl bir rol oynuyor? “Be accepted” bu konuda nasıl bir örnek teşkil ediyor?
Başarılı projeler için her zaman 360 derece yaklaşım gerekir; hiçbir yöntem tek başına yeterli olmaz. “Be accepted”ın Avrupa başta olmak üzere ve Arap yarımadası da dahil olmak üzere, pek çok ülkeden özel sponsorlar ve destekçiler tarafından desteklenmesi bu yüzden önemli. Siemens Healthineers ile bu anlamda stratejik bir iş birliğimiz var. Siemens Healthineers, kurumsal aktörlerin ticari kaygıların ötesinde neler yapabileceğini gösteren önemli bir örnek.
“Be accepted”ın farklı dillere çevrilmesi ve dergimizin farklı ülkelerden radyologlara ulaştırılması, tanı almış pek çok kişiye yardımcı olurken tarama programlarının önemi, ideal tedavi yolları, başa çıkma yöntemleri ve sağlıklı yaşam konularında farkındalık yaratıyor. “Be accepted” herkesin uygulayabileceği bir program. Dergimizdeki SMART 8 yaklaşımı, yaşamı gerçekten önemli alanlara odaklanarak sürdürebilmenin bir yolu. Siemens Healthineers’in verdiği destek gerçekten fark yaratıyor ve sağlıkta herkes için, her yerde, sürdürülebilir yenilikler hedeflerini yansıtıyor.
Bu röportajı okuyan ve benzer bir yolculuğun başında olan birine ne söylemek istersin?
Başına ne gelirse gelsin, sen başına gelenlerden daha güçlüsün. Hayatının direksiyonunda sen varsın ve başına gelenlere nasıl yanıt vereceğini seçebilirsin. Elbette bu kolay değil, ama içinde bulunduğun durumu yönetmeyi ve onunla iyi yaşamayı öğrenebiliriz. Garantimiz hiçbir zaman olmayacak, ama şansımızı artırmak için yapabileceğimiz çok şey var. Ben hâlâ dört farklı tedaviye devam ediyorum; benim kanserle yaşamım artık çok özel bir yaşam kalitesi haline geldi.